Rahmetli annemin her sene yaptığı likörlerden biri de zerdali likörüydü. Zerdali doÄŸada kendiliÄŸinden yetiÅŸen aşılanmamış, yabani bir tür kayısı olduÄŸundan çekirdekleri, yani iç bademleri acı olur.
Ömrüm annemin zamanındaki zerdalileri aramakla geçti desem mübalaÄŸa etmemiÅŸ olurum.
- Zerdali arıyorum, nerede bulabilirim?
- O da ne? Yerde mi bitiyor, aÄŸaçta mı yetiÅŸiyor?
DoÄŸanın eÅŸsiz dengesi içinde kendiliÄŸinden yetiÅŸen ve bizlere sunulan hediyeyi unutmuÅŸ, hafızamızdan silmiÅŸiz ne yazık ki. Nedenini herkes tahmin edebilir ama ben yine de belirteyim. DoÄŸada oluÅŸan her ÅŸeyin raf ömrü yok! Dolayısıyla raf ömrü olmayan bir ürünün getirisi de yok. Ama saÄŸ olsun Malatyalı bir arkadaşım imdadıma yetiÅŸti. Dayısının bahçesinden, dalından kopardığı ‘hudayi’ türü zerdalilerin benimle buluÅŸmasını saÄŸladı. İtiraf etmeliyim ki, bu kadar olaÄŸanüstü bir lezzetle karşılaÅŸacağımı ben de beklemiyordum.
Zerdali… Adında bile bir asalet ve ahenk var. Bir aÄŸaç düÅŸünün ki, gövdesinden yapılan ‘dudug’ ile duygunun doruÄŸuna çıkarıp ruhumuzdaki acıları alıyor, bademindeki acı ise meyvesini ballandırıyor.
Duygu harmanı bir likör…