ÇocukluÄŸumda her ilkbahar geliÅŸinde rahmetli annem bir çuval dolusu limonu alır, sabahtan akÅŸama kadar sıkardı. KabuÄŸu sert olan limonların bazılarını da rendenin ince tarafından geçirir, ÅŸekerle bir güzel ovar ve elde ettiÄŸi limon suyuna ÅŸekeri ilave eder, tertemiz bir tülbente sardığı rendelenmiÅŸ limonu içine koyardı. Limonatayı evimizin avlusunda güneÅŸ alan güvenli bir yere koyar, sineklerden korumak için de üstüne ince bir tülbent yayar, kenarlarını mandalla tuttururdu. Günlerce bıkmadan, usanmadan gidip gelip limonatayı uzun uzun karıştırdığını hatırlarım. GüneÅŸin sıcaklığı ile annemin becerikli elleri birleÅŸince limonatanın özü kıvama gelir, sonrasında ÅŸiÅŸelenir ve kilerin serin bir köÅŸesinde istiflenirdi. Bu limonata bütün bir yıl su ve buzla seyreltilir, özellikle de Diyarbakır’ın yaz sıcaklarında misafirleri ferahlatan, serinleten soÄŸuk bir ikrama dönüÅŸürdü, sevgiyle.
ÇocukluÄŸunu farkında olmadan gözlemler yaparak geçirmiÅŸ, gördüÄŸü her ÅŸeyi hafızaya kaydetmiÅŸ, genetik olarak üretmeye, var etmeye kodlanmış birisi olarak Bodrum’a tatile gittiÄŸimde deniz-güneÅŸ ikilisinin peÅŸinden koÅŸacağımı düÅŸünüyorsanız gerçekten yanılıyorsunuz demektir.
YaÅŸasın doÄŸa, yaÅŸasın yerel pazar ve üreticileri!
Buzzz gibi limon likörü gelir taa Bodrum’dan…